içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

MODERN MÜSEYLEMELER

Hepimizin bildiği gibi, Kuran-ı kerim insan için inmiştir. İnzal olma amaçlarından biri insanın doğru bir Allah/yaratıcı inancına sahip olması, diğeri ise bu yolda giderken insanın kendisini tanıması amaçlanmaktadır. Böylelikle doğruyu ve gerçeği arayıp bulmak isteyene kişiye yaratılıştan gelen ve bu mücadeleyi kazanma ve kaybetmesine sebep olacak yönleri/huyları/zaafları bilmesi istenir.

Çünkü Allah-u Teâlâ kendi elimle (kudretim/gücüm/yetkim) yarattığım dediği insan yani bizim (38/75) hakkımızda olumlu söylemlerinin yanında olumsuz yönlerimizden de bahseder. İnsanın sahip olduğu bu özelliklerin sosyal hayata nasıl yansıdığı ya da olaylar karşısında verdiği tepkiler genellikle kıssalar üzerinden anlatır. Bu kıssalara bakarak aynı hatalara düşmememiz istenir.

İşte Bakara suresi 42. Ayetinde Allah-u Teâlâ. Hem siz (doğru olanı) bile bile hakkı bâtıl ile karıştırmayın ve hakkı gizlemeyin! Hakkı (gerçeği) batıla karıştırıp da bile bile hakkı (gerçeği) gizlemeyin. Hakkı (Kuran'ı) yanlışlarla örtmeyin, bildiğiniz halde doğruları saklamayın. Bile bile doğruyu eğri kılığına sokmayın diyerek bizleri uyarır. Daha sonra doğru karşısında inat ve kavmiyetçilik hastalığının kişiyi nasıl bir akıbete sürüklediğini Hz Âdem ve iblis kıssası üzerinden bizlere anlatılır. Bu kıssada insan gibi aynı duygular/hisler taşıyan İblis üzerinden aşırı tarafgirlik/kavmiyetçilik duygularına sahip kişilerin, aynı iblis gibi doğruları bilmesine rağmen ben diyeyim bu hastalık, siz deyiverin bu aşırı sevgi yüzünden Allah(cc) katında nasıl bir duruma düşeceği anlatılır.

Allah resulünün (sav) vefatına yakın bir dönemlerde Mekke ve Medine çevresinde bazı olaylar meydana gelir. Meydana gelen bu olaylardan biride Allah resulünün hicretinin 10. Yılında Yemane bölgesinde Hanife oğulları kabilesinden Müseylime adında birisi kendisinin de peygamber olduğunu iddia etmesidir. Bunun içinde taraftar toplama adına faaliyetlere başlar. Bu faaliyetler neticesinde peygamberlik iddiasına destek verenlerin sayısı on binlere ulaşır. Müseylime’nin ilk işi insan nefsine ağır gelen ibadetleri kaldırmak ve nefislere zor gelen yasakları iptal etmek oldu. Bunun için Allah bana vahyetti yalanına başvurarak: bana tabi olanlardan namaz, oruç, zekât gibi ibadetleri kaldırdı der. İçki, faiz, zinayı benim ümmetime de helal kıldı diyerek gönülsüz Müslüman olanları ve uçkur düşkünleri kendi safında topladı. Böylelikle dünyevi isteklerin esiri olup, çıkarların peşinde koşan bir topluluk oluşturur.

Gel zaman git zaman sonra, Müseylime’ye tabi olanlar içerisinde olan Hanife oğullarından iki kişinin kendi aralarında şu konuşma geçer. Biri diğerine sorar: Sen bunun gerçekten peygamber olduğuna inanıyor musun? Diğeri: Vallahi hayır. Onun sahtekâr olduğunu biliyorum. Arkadaşı tekrar sorar: O zaman niye ona tabi oluyorsun peşinden gidiyorsun? O da derki: Kureyş’in doğru peygamberindense benim kavmimden olan yalancı peygamber bana daha sevimlidir.

İşte bu mantığın neticesi olarak peygamber olduğunu iddia eden bu kişi ne kadar çuvallasa da, ne kadar saçmalasa da etrafındakiler onu terk etmez. Günümüzde de olduğu gibi vardır bir hikmeti safsatasına teslim olurlar. Çünkü ona tabi olanların doğruyu bulmak ya da doğruya tabii olmak gibi bir niyetleri yoktur.

Müseylime aslında bir Metafor ya da simgedir. Herkes beklentilerine, nefsinin isteklerine göre bir Müseylime oluşturmuş durumda. Şöyle etrafımıza baktığımız zaman bu mantık a dan z ye bizleri kuşatmış görünüyor. Bu beklentilerimizden dolayı bizleri inancımız ya da aklımız değil de dünyevi isteklerimiz ve duygularımız yönetir oldu. 1400 yıldır önümüzde kuran-ı kerim ve resulünün sünneti durmasına rağmen ve Allahın ipine (kuran ve sünnete) sarılmamız istenirken(3/103), Müslüman’ı laiki, gericisi, moderni kısaca hepimiz ocu, bucu, şucu olarak izm’leri ve nefislerimizi, birer Müseylime yaptık.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
FACEBOOK YORUM
Yorum